N. Fazıl KISAKÜREK
nfk@mustafadagasan.com
YİNE TÜRK İRFANI
06/03/2016

TÜRK irfanını birinci temeli, kaybetmek üzere bulunduğumuz öz kök… Osmanlı imparatorluğunun kuruluşundan Tanzimat’a ve Tanzimat sonrasına kadar gelen devre içindeki yüksek irfan verimleri…

Bir an duralım:

Hiçbir inkılap şekli tanımıyoruz ki, herhangi topluluğun mücerred his ve fikir kıymetlerini temsil edici irfan cevherine karşı harekete geçmiş olsun… Herşeyden evvel bu gerçeği kavramak zorunda değil miyiz? Rus Kültürü Kominizmadan, İtalyan Kültürü Faşizmadan, Alman Kültürü Nazizmadan, Fransız Kültürü büyük ihtilalden başlamaz. Tamamiyle aksine, bu inkılaplar, geride kültür diyebilecekleri ne bulmuşlarsa, kadife zeminler üzerinde ve altın mahfazalar içinde himaye etmişler ve yeni kültürlerini ona eklemeye başlamışlardır.

Bizse köke, onun ruhuna doğru bir kanal açmak ihtiyacına düşmemiş bulunuyoruz. Hemen beş on gerçek mütehassıs bulup eski devrenin mahsullerini, bir itfaiye otomobili hıziyle bugüne taşıtmak zorundayız.

Nasıl ve neyi mi taşıtmak?

“Osmanlıcadan Türkçeye” ismiyle geniş bir tercüme faaliyeti açıp; tarih, edebiyat, şiir, tasavvuf, usul ve ilmiyle geçmiş zamana aid bütün zirve örnekleri günümüzün diline ve üslubuna maletmek!... Birkaç şubeden birer misal halinde; bir Aşık Paşa’yı, bir Evliya Çelebiyi, bir Fuzuli’yi, bir Mevlana’yı, bir Katip Çelebi’yi, bir İbrahim Hakkı’yı yetiştirmiş milletin neticede bunlardan hiçbirine malik olmayışını hangi mazeret izah edecektir? Babadan kalma irfana bağlı olmak veya olmamak değil, fakat sahip olmak şart… Tarih, o irfana sahip olmaksızın onun fethettiği topraklar üzerinde mülkiyet iddia eden millete güler…

İkincisi Şark (Doğu) Temeli!... Arabı, İranı ve öbür Doğu medeniyetleriyle Şark temeli!... Yine bir an duralım:

Şahsiyetini Doğu, Doğuyu da kendi şahsiyet teknesinde bir zamanlar yoğuran Büyük Türk Milleti, bir gün Batı dünyasına, o dünyanın dış kemallerine ermiş ve bütün sırlarını yutmuş olarak Doğu üstünlüğünü haykırmak zorundadır. Olmak, ya bu olmaktır; ya hiçbir şey olmamak… Davaların davasını, tek bir cümle içinde görmek isteyene başka bir şey söylenemez.

Doğuyu başta Arap, sonra Fars, daha sonra Hind ve en son Çin olmak üzere bütün şaheserleriyle dilimize geçirmeye mecburuz. İşte Garbla Şark arasındaki büyük nefs muhasebesini kavramak ve kendi kaynağımızı bütün saffet ve halisiyetiyle iyice tanımak için tek yol!...

Hüzünle kaydedeyim ki, usule bağlı bütün kıymetler Batıda olduğu gibi, Doğunun zahiri anahtarı da bizden fazla onlarda… Bugün bir Muhiddin Arabi’yi, bir İmam-ı Gazali’yi, bir Sadi’yi, bir Hayyam’ı, hatta Buda’yı, bir Konfüçyüs’ü tanımak için bile oraya başvurmak lazım… Kendi kendisini tanımak için bile Garbe muhtaç olmak, kendi yüzünü seyretmek için bile seri malı Avrupa aynalarına iftikar beslemek!...

Ve Üçüncü Temel: Garbi… Tanzimattan beri kadem kademe inkişaf eden ıslahcılık temayüllerimiz Garbe sarktığı halde Garb nasıl kavranır ve hazmedilir; hiçbir devirde kavranabilmiş sanma!...

Bizim için Garb, bütün mevcudu ortaya dökülerek, benimseyeceğimiz tarafıyla davamızın, benimsemeyeceğimiz tarafiyle de aksidavamızın hedefi ve hakikati olacaktı. Benim “Ben” kalarak, onu ve başkalarını anlayabilmemin yolu buydu...

Bugünkü dünyanın efendisi Garb, bir azametli kütüphanedir. Nerede bu kütüphane? Mişel  ve Aleksandr Düma’dan başka içimize topyekun girebilmiş Garblı şahsiyet kimdir? Şehir tiyatrosunun tek fert elindeki sahne gayreti olmasa Şekspir’i tanıyabilecek miydik?

Nerede Garb fikirciliğinin ağası Yunan felsefesi ve edebiyatı, nerede Roma, nerede Rönesans sonrası yeni zaman fikir ve san’at bütünü, nerede klasikler ve modernler, nerede müspet ilimler, fenler, ideolocyalar?...

Garbı, kafa ve ruh maktalarına nüfuz edemeden sadece dış aletleriyle benimseyici bir telakki, sahibinin külahiyle bastonunu ele geçirip ayna karşısında ona benzediğine inanan maymun seviyesini nasıl aşsın?... Bir asırdır herkesin bilerek veya bilmeyerek diline peresenk ettiği Garb Garb Garb, bütün batıl ve gerçeğiyle, işte bu kafa ve ruh maktalarına nüfuz etme işidir. Biz bu nüfuz etme işinde maymun seviyesindeyiz!

 

Necip Fazıl KISAKÜREK
Büyük Doğu – 8 Şubat 1946



766 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

TÜRK İRFANI - 06/03/2016
Türk irfanını köklendirmek ve temellere bağlamak için yol nedir?
DEVE - CÜCE - PİRE - DEV - 09/04/2012
Bir deve gördüm. Hörgücünde şöyle bir yazı vardı: “Şiirde manasızlık meselesi…”
ÇOCUKLAR! NE GÜN SABAH OLACAK? - 03/04/2012
İki istikamet arasında yalpaladığım oluyor. Bugün bunlardan birini tereddütsüz seçtiğim halde ruhumun en mahrem vadisinde pusu kurmuş bir (aks-i dava) olarak, yine ters istikamette doğru gözlerimi kaydırdığım oluyor.